Şeytan ile Bahse Giren İnsanoğlu (Faust)

Şeytan ile Bahse Giren İnsanoğlu (Faust)

Kur’an’ı referans alarak yazılabilecek güzel bir eser ve birçok kişiye ilham olabilir. Eğer Goethe yazmış olduğu eserde Kur’an’dan bahsetse idi eminim ki Müslüman olmayan birçok kimse Kur’an’ı merak eder en azından ilgili bölümleri okurdu. Demek ki biz Müslümanların da edebiyat alanında kendimizi iyi yetiştirmemiz gerekiyor.

aust, Goethe`nin neredeyse tüm yaşamı boyunca yazarak tamamladığı bir yapıttır. Urfaust adıyla onsekiz yaşında başladığı oyunu, Faust I ve Faust II adıyla iki büyük bölüm halinde yazarak seksen üç yaşında ölümünden kısa bir süre önce bitirebilmiştir.

Oyunun baş kahramanı Faust, felsefeyi, tıbbı, doğa bilimlerini, teolojiyi araştırmış, gençlik ve olgunluk çağını yeryüzünün sırlarını çözmek için tüketmiştir. Faust`un bu arayışı Şeytan`ı (Mefistofeles) rahatsız etmektedir. Çünkü pek çok insanı felaketlerle yok etmesine, pek çok insanı dünyasal hazlarla uçuruma düşürmesine karşın, yeryüzündeki Faust adındaki doktor, akıl ve bilgi ile kendisine direnmektedir. Tanrı`dan Faust`u doğru yoldan çıkarmak için izin isteyen Mefistofeles, onun bunalımlar içinde olduğu bir gece karşısına çıkar ve Faust`a dünya hazlarını vaad eder. Bir iddiaya girerler. Mefistofeles, onun bilgi hastalığından kalbini kurtaracak, yaşatacağı en güzel hazlar karşısında Faust `Dur ey zaman, ne güzelsin!` diyecek olursa iddiayı Mefistofeles kazanmış olacaktır. Mefistofeles, Faust`u gençleştirir ve ona aşk duygusunu tattırır. Faust, bu duyguyu sadece Gretchen adlı genç bir kızdan çok ötede Helene idealine kadar hissedecek, ama her şeye karşın Mefistofeles`e beklediği cevabı vermeyecektir.

Goethe, Faust`un konusunu çok eski bir öyküden almıştır. Şeytanla bahse giren insanoğlu teması önceki yüzyıllarda da birçok öyküye ve oyuna konu olmuştur. Goethe`den önce birçok yazar tarafından defalarca işlenmiş bir konu olan Faust, daha önce de usta bir İngiliz yazarı olan Christopher Marlowe (1564–1593) tarafından Doktor Faustus adıyla işlenmiştir. Aynı konudan hareket etmelerine karşın iki oyunun olay örgüsü çok farklı biçimde gelişir ve sonuçlanır. Marlowe, Faust`u şeytanla girdiği anlaşmayı kaybeden biri olarak ele almıştır. Oysa Goethe Faust karakterini Şeytan Mefistofeles`e yenilmeyen bir insan olarak incelemiştir. Goethe, Faust`unda evrensel bir insan tragedyası yaratmıştır.

Aslında her şey neyi nasıl sunduğunuzla alakalı. Bu eserler dünyaca tanınmış yada tanıtılmış eserler. Ve güzel bir kamuoyu ve moda algısı ile ister okusunlar ister çantalarında isterse de kütüphanelerinde bulundursunlar her daim başkaları gözünde iyimser düşüncelerle karşılanırlar. Ve bunlar artık bir kimlik belirleme ben buyum havası oluşturur ve hiç te tehlikesi yoktur. Fakat elinde Kur’an taşıyan, kütüphanesinde İslam’ın yapıtlarını bulunduranlar için bu bakışlar başka türdendir. Ve çok albenisi bulunmamaktadır ve genç kuşaklar buna ilgi göstermemektedir. Çünkü oyunu kurgulayan yönetenler bizler değiliz. Biz bu oyunlarda bizlere yazılşanı oynayan oyuncular durumundayız. Ve nelerin okunacağını nasıl bir hayatın yaşanacağını da başkaları belirlemektedir. Ve bu düşünceyi üreten bunun için mesai ve para harcayanların başarısıdır. O yüzden de Müslümanlarında kültür oluşturmada, eserler vermede çok zaman harcamaları gerekmektedir. Çünkü yukarıda bahsi geçen Goethe’nin anlattığı hikayenin benzeri hatta daha orjinali Kur’an’ı Kerim  de geçmektedir.

Bu konuda muhteşem bir yapıt olan Sad Suresine göz atalım.

41- Ey Muhammed! Kulumuz Eyyüb’ü da an. O Rabb’ine “Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi” diye seslenmişti.

42- Biz de ona “Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su ” dedik.

43- Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eş daha bağışladık.

44- Ey Eyyüb: “Eline bir demet sap al, onunla vur, yeminini bozma” demiştik. Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu, daima Allah’a yönelirdi

Hz. Eyyüb’ün kıssası ve sabrı dillere destan olacak kadar yaygınlık kazanmıştır. Öyle ki, bu sınama ve sabır insanlık tarihinde eşsiz bir örnek olarak yad edile gelmiştir. Yalnız bu konuya da, nezihliğini gölgeleyecek yahudi efsaneleri (israiliyat) karışmıştır. Bu kıssa ile ilgili olarak ileri sürülebilecek en güvenilir anlayış, Hz. Eyyüb’ün Kur’an-ı Kerim’de de ifade edildiği gibi Rabb’ine yönelen iyi bir Allah eri olduğudur. Yüce Allah O’nu bir sınavdan geçirmiş, O da güzel biçimde sabretmişti. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Eyyüb’ün sınanması, bütün malını, ailesini ve sağlığını aynı dönemde yitirmesi şeklinde olmuştu. Fakat O, buna rağmen Rabb’ı ile bağını gevşetmedi, O’na güveninden bir şey kaybetmedi ve ilahi takdirin her şeyine gönül rızası ile katlandı.

Şeytan bu dar günlerinde Hz. Eyyüb’e vefakâr kalan bir avuç dostları (ki bu dostlarından biri de eşiydi) aracılığıyla bir takım kötü telkinlerde bulundu. “Eğer yüce Allah Hz. Eyyub’u sevseydi, onun başına bunca belayı yağdırmazdı.” Şeklinde ki, sözler ile şüphe yaymaya çalıştı. Hz. Eyyub’un dostları da bu sözleri onunla konuşuyorlardı. Bu ise Hz. Eyyub’u uğradığı sıkıntı ve belalardan daha fazla üzüyor, rahatsız ediyordu. Bu şeytani telkinlerden bazılarını eşi kendisiyle konuşurken dile getirince Hz. Eyyub, eğer Allah’ın izniyle sağlığına kavuşursa bu eşine bir söylentiye göre sayısı yüz diye bilinen belli sayıda dayak atacağına yemin etti.

Bu sırada Hz. Eyyub şeytanın eziyetlerine ve dostlarını kandırarak onları etkisi altına alışına karşı uğradığı sıkıntıları Rabb’ine şikâyet etti. Bu eziyet kendisini ciddi boyutlarda etkiledi.

“Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi diye seslenmişti.”

Yüce Rabb’i onun doğruluğunu, dürüstlüğünü ve gösterdiği sabrı, şeytanın manevralarından duyduğu nefreti ve onlara kanmadığını görünce rahmetini ona ulaştırdı. Sınanmasına son verdi, sağlığını geri verdi. Ayağı ile yere vurmasını, oradan serinleten bir kaynağın fışkıracağını, onunla yıkanıp suyundan içmesi halinde sağlığına kavuşacağını ve yaralarının iyileşeceğini bildirdi.

“Biz de O’na; “Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su dedik.”

Ve Kur’an’a Kerim buyuruyor ki;

“Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eş daha bağışladık.”

Bazı rivayetlerde deniyor ki, yüce Allah O’nun önceki çocuklarını diriltti. Ve onlar kadar daha verdi. Ayetin açık anlamından yüce Allah’ın O’nun ölen çocuklarını dirilttiğine dair bir açıklama yoktur. Ayetin anlamı şöyle de olabilir: Hz. Eyyub sağlık ve mutluluğuna tekrar dönünce sanki yok olan ailesi tekrar etrafında kümelendi. Bunlara ilave olarak ilahi korumanın, rahmetin ve ikramın bir cilvesi olarak başkaları da O’na verildi. Bunlar akıl ve anlayış sahipleri için güzel bir anı niteliğindedir.

Burada kıssaların sunuşlarında önemli olan, yüce Allah’ın sınavdan geçirdiği kullarına, sabrettikleri ve onun hükmüne gönülden razı oldukları takdirde, nasıl büyük lütuf ve ihsanlarda bulunduğunun tasvir edilmesidir.

Hz. Eyyub’un eşine dayak atma yeminine gelince; yüce Allah O’na ve O’nu korumaya çalışan, göğüsledikleri sınamaya sabreden eşine merhametinden dolayı kolay bir çözüm göstermiştir. Hz. Eyyub’un yemin ederken belirlediği sayıdaki sopaları birleştirerek onların hepsiyle bir kere vurmasını emretmiştir. Böylece Hz. Eyyub, yemininin gereğini yapmış ve onu çiğnememiş olacaktı.

“Ey Eyyub! `Eline bir demet sap al, onunla vur, yeminini bozma’ demiştik.”

Bunca kolaylık ve onca ikram, Allah’ın erlerinden biri olan Hz. Eyyub’un musibetlere göğüs germesinin güzelce itaat edip ona sığınmasının mükâfatı olarak Rabb’i tarafından verilmişti.

“Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu; daima Allah’a yönelirdi.”

Kur’an’ı referans alarak yazılabilecek güzel bir eser ve birçok kişiye ilham olabilir. Eğer Goethe yazmış olduğu eserde Kur’an’dan bahsetse idi eminim ki Müslüman olmayan birçok kimse Kur’an’ı merak eder en azından ilgili bölümleri okurdu. Demek ki biz Müslümanların da edebiyat alanında kendimizi iyi yetiştirmemiz gerekiyor. Tabi bunu yaparken batı edebiyatını kopyalayarak bunu yapmamalıyız. Kendimiz olarak İslam kültürünü işleyerek kendi sözcüklerimizle bunu yapmalıyız. Eserimizi kabullendirdiğimiz zaman artık bizimde dünya da bu alanda söz sahibi olmamız, yabancı kimliklerin bizim kitabımızı da taşırken özgüven hissetmeleri, çevresindeki arkadaşlarına tavsiye etmesi mümkün olacaktır.

Ne diyelim inşallah olur.

Selam ve dua ile…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *