Kof Cevizler miyiz?

Kof Cevizler miyiz?

Her yol ayrımı aranılan doğrunun bir parçasıdır. Kendimizi bizim elimizde olmayan şartların getirdiği sonuçlarla ifade etmeyelim.

Bu söz Lev Tolstoy’a ait;

“En kof ceviz bile kırılmak ister. Olgun yemişler tutunamaz ağaca. Öyleyse kabuğum kırılacak diye hayıflanmamalıdır insan. Toprağa düşmemek için çırpınmamalıdır meyve. Düşün! Bir şeyin geldiği yere dönmesi kadar sevindirici ne olabilir? Tohumun ağaca, ağacın tohuma dönüşümünden başka bir şey değildir hayat. Yani ölüm. Fakat insanlar ölüyü kefenledikleri gibi ölümü de kefenlemişlerdir. Ve kefenlenen her şey öldürücüdür. İnsana düşen, tüm libaslarından soyup öylece seyretmektir ölümü. Yani hayatı..”

Doğru kefenlenen her şey öldürücüdür. Ölüm de öyle.  Bize düşen şey ölüm diye bir şey sanki yokmuş gibi hayatın seyrine kapılıp gitmek değildir. Ölüm bizlerdeki korkuları almalı, hayatımızı anlamlandırmayı bizlere öğretmelidir. Çünkü zamanları farklı farklı olsa da her nefis ölümü tadıcıdır. Ve hiç kimsenin bizlerin ölüm saati üzerine herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

Elbette ki öylece seyretmeyeceğiz ölümü. Elbette ki olgun yemişler artık ağaca tutunamazlar. Olgunlaşan cevizlerde kırılmak isteyecektir. Yani ölüm gelecek diye hayıflanmanın bir anlamı yok. O yüzden hayatımıza yüklenecek anlam daha çok ölüm öncesi ile ilgi olmalıdır. Eğer ölüm öncesi hayatımızı güzel bir şekilde yaşarsak elbette ki tekrar geldiğimiz yere geri döneceğiz. O zaman asıl yaşam yerimize dönüşümüz çokta sevindirici bir ana dönüşecektir. Zamanımız geldiğinde gütmeye razı değil isek zamanı olan iş yapanlarımıza ayak bağı oluruz. Bu döneme erişirsek eğer kendimizi değil geride kalanlarımızı daha çok düşünmek zorundayız.

İşte o yüzdendir ki ölüm anımız öncesinde erdemli tavırlar adına her hangi bir çekinceye kapılmamalıyız. İyiye dair bizlerde var olanları ortaya çıkarmalıyız. Ortaya çıkardığımız bu erdemli davranışlar bizlerin kurtuluşu olacaktır. Eğer sahip olduğumuz güzel hasletlerimizi ortaya çıkarmaz isek ortaya çıkarmadığımız bu özelliklerimiz bizleri ikilemlerde bırakacaktır.

Cemil Meriç “onlar sürü yavrum” demiş ama bizler asla sürü değiliz/olmamalıyız. Sürü olanlar ayaklarına pranga takmış, zincirlerini sahiplenen köle ruhlu kimselerdir. Bizler gerçektende zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimizin olmadığının farkındayız. Onların hayata dair bir macerası yok. Yıldızlara tırmanan merdivenlerden habersizler. Ama bizler habersiz değiliz. Onların tarihi yok ama bizlerin tarihi var. Hem de koskoca bir tarih…

Şimdi sıra bizde… Yıldızlara uzanacak merdivenden haberdarız. Tek yapmamız gereken bir yerlerde buluşmaktır. Ve bu en zor olandır ve farkındayız.

Ama unutmayalım ki ; “Bir araya gelmek bir başlangıçtır, beraberliği sürdürmek bir ilerleme… Beraber çalışmaksa gerçek başarıdır.” (Henry Ford)

Şimdi bu sözü birde tersinden okuyalım. “Beraber çalışmaya razı değilsek, beraberliğimizi sürdüremeyiz. Eğer beraberliğimizi sürdüremeyeceksek bir araya gelmenin de her hangi bir anlamı olmaz.”

Öyle ise biz bir arada iken bir anlam ifade edebiliriz. Bir arada olabileceğimiz yer ise kavga meydanlarıdır. Öyle ki uzlet köşelerinin tenha sokakları bizlerin bir araya geleceği yerler değildir. Yoksa “Hak ile batılın çarpıştığı savaş alanında olmadıktan sonra; çağının şahidi, toplumunun şehidi olmadıktan sonra nerede olursak olalım! İster namaza duralım, ister içki sofrasına oturalım; ne fark eder! ki? ” (Ali Şeriati)

Bizler böyleyiz işte…

Bir taraftan varlığın kökleri ile bütün bağlarını söküp bağımsız kalmış para, güç, iktidar, unvan, şöhret peşinde nefes nefese koşturan, menfaat meydanlarında kafa kafaya yarışan bizlerin ürpertici mücadelesi devam ederken, diğer taraftan başka kardeşlerimiz eziliyor, hayatın içinden ya da maddi bir sefaletin ortasından çığlık sesleri geliyor, kimi zaman ise manevi bir deprem enkazının altından inlemeler duyuluyor. Hiç kimse çağını yaşamıyor çağına şahitlik etmiyor. Bir yanları hep geçmişte kalmış. Bu öyle bir şey ki, kulaklarımızı sağır ediyor ve bizleri yaşayan ölüler haline getiriyor.

Tabi ki artık bir anlamda karar kılmamız gerekiyor.

Çünkü seçmek sorumluluk yükler. Bir anlamı seçmenin, o anlamı yaşamanın derinliklerinde o anlama hizmet etmekte vardır. İşte o yükün altına samimiyetle girenlerden M.Luther Kıng’ deki güzelliği de görmek gerek. King (30 yıl önce öldürülen Amerikan zenci lider, ırk ayrımına karşı mücadelenin büyük önderi Martın Luther Kıng) diyor ki; Yapılacak şeyi biliyorum. Zihnim son derece berrak, yürümem gerekiyor. Baktığı her yerde kendi gölgesini gören ve menfaatine tekrar tekrar hayran kalan bir insan ani cevap istendiğinde kaçacaktır. Hangi derse çalışmışsanız, o dersin sorularına cevap verebilirsiniz. Bir zorlanma anında ilk seyredilecek fark edilecek olan en çok geliştirdiğiniz yanlarınızdır. Siz neyin üzerinde durmuşsanız, sizin üzerinizde duracak olanda odur. O yüzden hayatımız için seçtiğiniz anlamın etrafında dolaşıp durmayalım. O anlamın kalbine doğru yürüyelim.

Öyle ki bir geri dönüş bir yol ayrımı bir dönüm noktasında olmaktan da rahatsızlık duymayalım. Her yol ayrımı aranılan doğrunun bir parçasıdır. Kendimizi bizim elimizde olmayan şartların getirdiği sonuçlarla ifade etmeyelim. Eğer kof cevizler isek kırılmayı göze alabilelim. Her zaman her daim bir umut sürekli vardır. Bulabildiğimiz bu umudumuzun yol almasına izin verelim. Böylelikle önümüz aydınlık olacaktır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *