Kendini Yenilemek

Kendini Yenilemek

Günümüzde çokça kullanılan fakat anlamı üzerinde fazla durulmayan bu kavram neyi ifade etmektedir. Yenilenmek veya yenilemek nedir, ‘Kendini Yenilemek’ ne olmak gerekir, bunların üzerinde durmak istiyoruz.

Ercümend Özkan

Eşyada yenilik, ilk olmanın yanında, hiç kullanılmamış, eskimemiş olmak, henüz kullanılmaya hazır durumda bulunmak gibi manalar ifade eder. Fikirde yenilik ise öncelikle dirilik canlılık, tealluk ettiği mes’elenin tabiatına uygunluk, uygulamada başarılı sonuçlar aldıran, aksatmayan, huzur ve itminan veren fikirler için kullanılmaktadır. Yeni fikir, gelişen hayatta devamınızı, yaşamanızı mümkün kılacak fikir demektir. Bu ise ancak eşyanın tabiatına uygun olmakla mümkün olabildiğinden yeni fikir doğru fikir (aydın fikir) demektir.

Doğru fikir (Aydın Fikir) ise tealluk ettiği mes’elenin tabiatına uygun, uygun olduğu için de müsbet sonuç alınmasını mümkün kılan fikir demektir. Örneğin insanda bulunan içgüdülerden NEVİ İÇGÜDÜSÜ, diğerlerinin de olduğu gibi iki ana özelliğe sahiptir. Bunlardan birincisi içgüdüler tatmin edilmezlerse insan ölmez, lâkin rahatsız, sıkıntılı olur. İkinci ana özellik ise içgüdülerin uyarıcıları bünyeden olmayıp, bünye dışındandır. Açlık uzvî ihtiyacının uyarıcısı bünyedendir. İnsan yiyecek bir şey görmese, düşünmese, bulamasa da acıkır demektir bu. İçgüdülerde bu özellik yoktur. Varlıklarını ait oldukları insana duyurmaları için bünye dışından bir uyarıcıya ihtiyaç vardır. Yani içgüdü ile ilgili olarak bünye dışından bir şeyin varlığına, bu varlığın algılanmasına, düşünerek, görerek ya da dokunarak veya diğer duyu organlarından biri ile olsun algılamaya ihtiyaç vardır.

Nev’i içgüdüsü insanın diğer nev’e (cinse) ilgi duymasıdır. Bu ilgi şefkat ve şehvet şeklinde tezahür eder. Bu ilginin doğması (varlığını insana duyurması) için diğer cins ile ilgili bir algılamaya ihtiyaç vardır. Kadın ise erkeği, erkek ise kadını görecek, düşünecek, dokunacak ya da bir diğer duygu ile ondan haberdâr olacaktır. İşte ondan sonradır ki algılamanın tealluk ettiği kadına dair sabık bilgilerin değerlendirmesiyle insan algıladığına karşı ya şefkat veya şehvet gösterecektir. Bu izahlardan anlaşılacağı üzere içgüdülerin tümü için söz konusu olduğu gibi Nev’i içgüdüsünde de bu özellik (uyarıcısının bünye dışından olması) kendini göstermektedir.

Pratikte bu ‘Uyarıcının dıştan olması özelliği’ ne gibi sonuçlar doğurmaktadır ona bakalım: Meselâ bir erkek karşı cins olan kadına karşı içgüdüsel ilgiyi (şehvet veya şefkat) o kadınla ilgili bir algılamaya göre ve bu algılamadan sonra gösterebilmektedir. Uyarıcı (karşı cinsin kendisi veya ona tealluk eden bilgi veya bilgiye dayalı hayal, v.s.) dıştadır. Yani diğer cinsin dışındadır.

İçgüdülerin, örneğimizde de Nev’i içgüdüsünün gerçeği onu ifade etmektedir ki eğer kadın konuşma, yürüme, tavır sergileme ve kıyafeti ile, yani bunların bütünüyle hareminden (kendine ait yerden) topluma çıkarken dişiliğini orada bırakıp, kişiliği ile çıkmıyorsa o takdirde karşı cins olan erkeğin kendisine cinsel ilgi duymasına neden olacak demektir. Bu durumun yaygın olduğu toplumlarda ise gerek şehvet saldırganlıkları, gerekse duygusuzluk gibi birbirinin tam tersi fakat her ikisi de normal olmayan çarpıklıklar doğacaktır. Nitekim yayınlanan istatistiklerin de gösterdiği gibi cinsel suçların en çok işlendiği ülke İsveç olarak gösterilmektedir. Bu ülkede ne ayıp, ne günah ne de buna benzer bir başka mülahaza ile toplum terbiye edilmiş değildir. Bilakis bütün cins ilişkilerinde en küçük bir yasağı olmayan, kayıtlama konulmayan bu ülkede cinsiyet yüzünden işlenen suç nisbetinin diğer bütün ülkelerden fazla olması da, eşyanın tabiatına (içgüdülerin tabiatına) uygun olmayan düzenlemelerden kaynaklandığını göstermektedir.

Kadın bakışı ile, yürüyüşü ile, konuşmaları, ses tonu ve bütün bunlarla insicam gösteren örtüsü (tüm kıyafeti) ile öyle bir bütün teşkil eder ki o takdirde karşı cinsin, nev’î içgüdüsünün uyarıcısı olmaktan kendini uzaklaştırmış olur. İnsan olarak kişiliği ortaya ve ön plana çıkan bu kadın tipi, diğer cinsin toplum içinde cinsel duygularının (nev’i içgüdüsünün) uyarıcısı olmaz. Kişiliği ile saygı doğurucu olur, şehvet uyarıcısı değil. Kadına bu kişiliği yalnızca İslâm verebilmektedir. Kadın cinselliğini (nev’i içgüdüsü ile ilgili özelliğini) yalnızca kendisine helâl olan nikâhlısına arzedeceği gibi erkek için de aynı şey söz konusudur. İnsanda yaratılışında var olan bu özelliğin, insandan kaldırılması ya da köreltilmesi değildir söz konusu olan, yalnızca doğru şekilde kanalize edilmesidir. Böylece insan cinsi (erkek ve kadın) fıtratı doğrultusunda hemcinsini devam ettirecek, hem de Allah’ın bir lütfu olan zevkten de yararlanacaktır.

Yukarıda anlatmaya çalıştığımız örnekle bir doğru fikirden veya bir fikrin doğruluğundan örnek vermiş olduk. Bu örnekle içgüdülerin, kendilerinden ayrılmaz özelliğini ortaya koyduk ve bu özellikleriyle nev’i içgüdüsünün delalet ettiği vakıaya dikkatleri çekerek onun zâtı ile ilgili gerçeği söyledik. Şimdi ise bu gerçek karşısında insanın, insandaki bu fıtrat değişmedikçe bu gerçeğe her zaman bağlı kalmakla kendini yeni tutabilmiş olacağını, zamanla bu gerçekten kendini uzaklaştırmış olsa da kendini yenilemek istiyorsa bu gerçeğe göre hareket etmesi gerektiğini söylemek istiyoruz.

Gerçekler, asırlarla doğrudan ilgili değildir. Eşyadaki tabiat, insandaki fıtrat değişmeyip devam ettikçe, bunlara tealluk eden gerçekler de geçerliklerini sürdürecektir. Bu nedenle bir insan, örneğin bu konuda kendini yenilemek istiyorsa İslâm’ın söylediği noktaya gelecek ve toplum içinde kadını kişilikli kılacaktır. Kişilik sahibi kadının toplum içindeki yeri gerçek yerdir. Dişilik toplumda kadına haysiyetli bir yer edindirememektedir. Bu özellik ancak kendine helâl olan nikâhlısı nezdinde ona müstesna ve meşru bir değer kazandırır.

İnsanın kendini yenilemesi, daima içinde yaşadığı hayatta karşılaştığı olaylarla ilgisini canlı tutar. Canlı bir hayat yaşamasını mümkün kılar. Bu yalnız filan veya falan konuda değil, hayata tealluk eden her konuda aynı canlılığın sağlanması konusunda da aynıdır. İster ekonomiye, ister komşu ile ilişkilere, ister devlet yönetimine, ister kadın-erkek münasebetlerine tealluk etsin her konuda canlı olarak yaşanan hayatın, bu hayatın sahibi olan insanın fıtratı ile kaçınılmaz bir beraberliği bulunmaktadır. İnsan yaşamını, bu yaşamın tanzimini insanın fıtratından ayrı düşünebilmek kabil değildir. Yapılan düzenlemeler bu fıtrattan uzak bulundukça insan, insanlığının ayrılmaz özelliği fıtratından uzaklaşmaktadır. Hayat, fıtrattan uzaklaşmak için yaşanmaz. Varılan yer hüsran ise bu takdirde düzenlemelerde bir köklü yanlışlık var demektir ki kabil olduğunca çabuk bu yanlıştan dönülmesi ve fıtratın gereğine koşulması gerekmektedir.

Zaman içindeki gelişmelerin adım adım takibi, gelişmelerin gözden kaçırılmadan izlenmesi insanın kendini yenilemesinde vazgeçilmez bir iştir. Dünyada hızlı gelişmeler olmakta, örneğin İslâm yeniden gündeme gelmekledir. Herkesin gündeminde baş sıraya gelip oturan İslâm’a ilgi duymazsanız çağın dışında kalırsınız. İslâm, çağı peşinde sürüklemeye başlamıştır. Tabiatında bulundurduğu dinamizm insanları sürüklemeye yeniden başlamıştır. Siyâsî seyir İslâm’ın rotasına göre ayarlanmak zorundadır. Gerçekler buna zorlamaktadır bizleri. Hem dünya gerçeği, hem de ahiret vakıası bizi kaçınılmaz olarak İslâm’a çağırmaktadır. İslâm’a gelmek de kendini yenilemeyi gerektirmektedir. Kendimizi İslâm’la yenileyelim. Ki çağın dışında kalmayalım.

Evet sadede geleceksek, İslâm’a geleceğiz. İslâm’la kendimizi yenileyeceğiz. İnsan olarak başka alternatifimiz yoktur.

(İktibas, sayı 65)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *